Pazartesi, Aralık 31

başını göğsüme sakla sewgilim, güzel saçlarında dolaşsın elim..



bi erkeği istemek, onun tarafından istendiğini bilmek.. hatta hissetmek de değil kastettiğim, bunu onun azından duymak.. sarılmak, öpmek, koynuna sokulup, ayaklarını kilit yapıp da başını göğsüne koyup uyumak.. kimi zmn kafamda mı hayal ettim sadece diyorum.. ya da uykudan uyanınca kendimi kendi yatağımda we yine yalnız başıma bulacağımı düşünüyrm ama gözlerimi açtığımda, kimi zmn arkamı döndüğümde onun gerçekten yanımda olduğunu görmek.. o an yüreğime yayılan o mutluluk, sıcaklık, huzur.. bukdr heyecan, aşk ıwır zıwır yaşadım ama bu duygu okdr başka ki..

kafamda kurduğumda nekdr korkuyordum biliomsn.. tenime temas etmesini, yanımda nefes alıp wermesi, sıcaklığı.. Allahım nası dayanıcam diodum.. meğerse bunu yaşayabileceğin biri karşına çıkınca nası ayrılacam diomuşsun..

o da beni öpmeyi, bana dokunmayı istiyormuş.. istiomuş beni, sewiomuş.. bunları duymak okdr sarsıcıydı ki.. bunları duymadan önce bikez olsun onu öpebilme ihtimalini düşünmemiştim.. ama o an yapabilme izni çıktı sanki.. daha da özgürüm.. daha da mutlu.. dokunmak istediğini söylemesine rağmen yapmadı.. okdr güzeldi ki.. okdr güwen werici.. daha da bi inandım ona, daha çok güwendim.. bşkalarıyla yaşadıklarını hazmedemesem de, en azından bana karşı tutumundan dolayı saygı duydum..

ellerinin arasında titriodum.. ölesiye titriodum ya, elektriğe wermişlerdi sanki wücudumu.. ben titredikçe daha sıkı sarılıodu.. bi insanla dudaklarının okdr yakın teması nekdr tahrik ediciymiş.. kimbilir, daha önce biriyle öpüşmüş olsaydım muhtemelen kendimi tutamayacaktım ama o duyguyu bilmediğim için durdurabildim sanırım kendimi..

kollarında olmak muazzamdı.. hiç kendimi bukdr bırakmamıştım.. korumaya çalışmadım bile.. çünkü o beni bile kendimden koruyabiliodu..

zor bi geceydi bnm için.. kollarında uyuyup da bikez olsun bile öpmemek.. ama onun yaşadıklarını duyunca, durmak onun için daha zordu, anladım artık bunu.. we okdr güçlüydü ki beni bile durdurabiliodu.. çünkü çok kez o uyurken onu izleyip konuşuoken dudaklarına takılıodu bakışlarım.. o farketmeden bikerecik öpsem diodum..

ilk öpüştüğüm kişinin desidero olması.. sanırım güzel bi ilk olurdu.. ama olmaması ikimiz içinde en iisi.. ben yapamam ama o yapacak olursa durdurabilirmiyim artık emin değilim.. Rabbim nefsimle sınamasın inş.. çünkü bu konuda tahmin ettiğimden de zayıfmışım..

şimdiden özledim canımı.. nolur bian önce tekrar saklanayım onun kollarında.. böyle çok sawunmasız hissediyrm..

şuan keşke bunları okuyabilseydi diyrm.. yüzüne diemediklerimi burdan öğrenseydi.. bi insanın hayatında nekdr değerli olabileceğini burdan görebilseydi.. onu nası deliler gibi sewdiğimi..

Cumartesi, Ekim 6

What dreams may come true..

Bgne kdr sdc 5 kere iliklerime kdr hissederek "yaşıyorum" diebildim..
ilki sarıkafamın karşısına çıkıp da "dayanamıyrm artık saklamaya, sewiyrm seni" dediğim zmndı..

ikincisi dişçim olacak o afeti (a.k.a. tırsak) ilk gördüğüm we daha neden olduğunu bile anlamadan ona tutulduğum zmndı.. yüzünde maskesiyle karşımda durduğunda kalbimin atışını duyacak die korkuodum.. söylediği her kelime, her bakışı, sesi hala eksiksz bi şekilde aklımda.. çoğu zmn yüreğimin atışını tekrar hissedebilmek için, gözümü kapar o anı tekrar tekrar yaşarım..

üçüncüsü koçfest şebo konseriydi.. yanımdaki bi türlü başedemediğim partnerimle (a.k.a. desidero) geçirdiğim her dakika unutulmazlarım arasına girmeyi başardı hem de en son sürratle.. her bakışımda, kaçışımda, dokunduğumda we dokunulduğumda heyecandan midem azıma her geldiğinde "ii ki burdayım" dedim..

dördüncüsü yine ona ait bi anım.. gecenin ikisinde bisikletine atlayıp da gecemi sabaha çıkardığım zamanın her saniyesinde bana eşlik ettiği gündü.. balkonda titreye titreye ama mutluluktan mı, heyecandan mı yoksa soğuktan mı onu bile ayırt edemeden sohbetiyle, sesiyle, warlığıyla geceme eşlik ettiği gün..

beşincisiyse bu akşam..

Adı aşk değil.. aşkı yaşadım, böyle değildi.. daha doğrusu aşıkken böyle değildim.. dostluklarım da bu boyutta değil.. arkadaş desem, çok hafif bi ifade olur.. okdr sordum ki bunu en başında.. bilinmezlik canımı sıkıodu ama neden sonra artık sormuyrm, kimsenin sormasına da izin wermiyrm.. "kimin ne düşündüğünün önemi yok biz ne olduğumuzu bildikten sonra".. sanırım bööle bişeydi..

başta çok dellendim yine.. bnm yanımda başkalarıyla telde konuşmasından, msjlaşmasından nefret ediyrm.. kıskançlık değil adı.. o da war, inkar etmiyrm ama tepkim ona değildi.. ztn yanında gerilirken, konuşamazken, onun başkasıyla konuştuğunu görmek daha sinir bozucu oluo.. ztn zar zor görüşmüşüz, ben okdr zmnda ona doyamıom, ayrıldığımda hala özlediğimi hissedioken onun bu zmnı başkasıyla paylaşması çok üzüo beni..

sinema gewşetio beni ama.. girmeden önceyle çıktıktan snrki ben arasında okdr fark oluo ki.. ama desideroyla daha başka oluo.. elimi tuttuğunda, sarıldığında, saçımı okşadığında, belimi tuttuğunda, elini kolumda, yüzümde, saçımda gezdirdiğinde.. we ben ona sarıldığımda.. o film izlediğimi sanarken, bnm gözlerimi kapatıp da o anı, o yakınlığı, heyecanı tüm hücrelerimle hissederek yaşadığımda.. işte o an "yaşıyrm" diebiliyrm.. lk defa yalnız hissetmiyrm.. ilk defa güçsüz olduğum için korkmuyrm.. bunu ifade etmesi okdr zor ki.. ne yazsam boş kalıo o duygunun yanında..

"ben artık gideyim" dediğinde içimden bişeyler kopuyo.. içimde yüzlerce ses "gitme" die haykırırken, ağzımdan nası oluo bilmiyrm ama "peki" çıkıo.. benden uzaklaşığında, yapmak isteyip de yapamadığım, söylemek isteyip de diemediğim herşey için içimden kopan parçaları da kendiyle götürüo, oysa farkında bile değil.. o sadece gidio..
geçen gün ayrıldığımızda ona diemedim yine kal die ama o gittikten snr yanımdakine diip duruodum gitmesin die.. geri getir onu yaa, doyamadım hiç, şimdiden özledim bile diodum.. onun geri gelme ihtimali yok ama sen gidebilirsin dedi.. utanırım, gidip ne dicem dedim, ama deli gibi istiodum yaa.. hiç bi açıklama yapmana gerek yok, gidişin zaten çok şey söyleyecektir dedi.. ring durağa doğru gitmeye başlamıştı bile.. hiç düşünmeden koştum yaa, atladım ringin önüne yetiştim we de.. kızdı belki, ya da ne bileyim komik geldi belki ona ama iiki gittim.. sımsıkı sarıldım, durağa kdr yanımda olduğu her saniyeyi doya doya yaşamaya çalışarak geçirdim.. o son durakta indi, ben de hiç inmeden aynı ringle geri döndüm.. en fazla 5 dk daha fazla görmüş oldum belki ama dedim yaa iiki gittim.. o ne düşündü okdr merak ettim ki ama sormadım hiç.. cesaret edemedim belki ya da işime gelmedi bilmiyrm ama hem böylesi daha gizemli oldu..

bgn de filmden snr gidicem dedi.. ama bu sefer gitme diebildim, gitmedi de.. bi saat daha kaldı, oturduk parkta, konuştuk.. sarıldık sımsıkı, oturduk.. kendimi ufacık hissettim we o kdr güzeldi ki kolları arasında olmak.. konu konuyu açtı, snr bi baktım konuşuyrm.. kalkana kdr, metroya gidene kdr, metroyunun gelişini bekleyene kdr... doyamadım yine de, onla bindim, son durağına kdr gittim.. o gitti, ben geri döndüm.. ama hala doyamadım..dewamı mı??
ewine gittim snr.. o odasına girdi, bense o ara müzik açtım; teo,şebo,mor.. vs.. snr yanına gidip uyuttum onu.. o yumuşacık saçlarını okşayarak, öperek, koklayarak.. snr gidip bulaşıklarını yıkadım.. ortalıktaki döküntüsünü topladım, miss gibi yaptım ewini.. snr bnm de uykum geldi.. kapadım müziği, ışıkları we tekrar odasına gittim.. başına oturdum, izledim o uyurken.. ufacık bi buse kondurdum.. uyanır gibi oldu saçlarını okşarken.. uyku sersemi bana baktı bişey anlamadan.. dayanamadım ama bu sefer, yorganını aralayıp yanına kıwrıldım usulca.. baktı önce bana, sarıldı snr o da we uykusuna kaldığı yerden dwm etti.. bense az daha izledim onu, o anı yaşadım doyadoya, beslendim iice snr da başımı göğsüne dayamış bi halde uyumuşum..

gün böyle bitti aslında ama onun da hbri yok.. metroda ayrıldık sanıo o, arkasına bakmadan koşup gidince.. iiki ööle sanıo ama, yoksa bırakmazdı belki we ben şuan onla uyuyo olamazdım...

hayatımın sonuna kdr bu şekilde kalmk isterdim..

Çarşamba, Eylül 26

SuSKuN

"İki şey ruhumuzu karartır" der Sadi;
"Biri konuşacakken susmak, diğeri susacakken konuşmak"..
İkinciler sebil etrafta...

Görmüyor musunuz, günler boyu din­mek bilmez bir laf çağlayanı, taşıyor dudaklardan, sokaklardan, ekranlardan, sayfalar­dan...

Geveze süvarilerden gürültülü bir ordu, aczini dilinin altına saklayarak yalın kılıç üstü­müze yürüyor her gün...

Mızrak oluyor, iğne oluyor, yılan oluyor, saldırıyor, batırıyor, sokuyor da bir türlü sus­muyor dili...

Asıl düşmanı sessizlikmiş gibi...

konuş­masa yenilecekmiş gibi...

* * *

Ya konuşacakken susanlar...?

O geveze ordunun palavradan tozunda boğulanlar...?

Onlar, ki konuşma özürlüdürler, tükürük­ler saçarak ve kimi zaman hakarete bulaşarak cümle cümle üstlerine yağan bu dilbazlığa sükutun kalkanıyla direnirler..

Biri diliyle kırbaçladıkça lafazanlık atını, diğeri gemler dilinin halatını...

Pervasızdır sözcükler; ve suskunlar, lafın zulmünü işittikçe hepten sesten kesilirler..

İnatçı bir çocuk gibi, kimi zaman başını öne eğerek, kimi zaman karşısındakinin gözünde anlayış bekleyerek, ama her daim sözcükleri boğazında düğümleyerek bakar ve susarlar..

Şişer dilleri ağızlarında; dudakları ısırıl­maktan yara olur; yine de çözülmez çenelerindeki mühür...

Çünkü bilirler ki, gürültü ormanında laf­lar kifayetsizdir ve hiçbir söz, o an sükut kadar manalı değildir..

Bakışlarının yeterince bağırdığını varsa­yarak ve bunun işitilmemesinden her defasında daha da ağır yaralanarak, anlaşılmayı beklerler tevekkülle...

Küfrederler ketumluklarıyla, yalvarır, haykırır, zulmederler..

Sanırlar ki suskunluklarındaki soyluluk örter, diyememe naçarlığını; konuşma aczi, konuşma azmini bastırır..

Lakin her daim ikrardan sayılır sükut...

Diyebilen, diyemeyenin sessizliğinde, ye­ni tüyler eker, tüyü bitmiş diline...

Diyemeyen, ağzında düğümlenmiş isyan halatlarıyla sessizliğe gömülür..

Susar, asıl düşmanı sesmiş gibi, dese ölecekmiş gibi...

* * *

Ah ses, baltasıdır acizin; onu allayıp pullayıp kah adam kandırmaya, kah fikir budamaya gider..

Kulağından çok çalışır ağzı; duyduğun­dan çok söyler..

Dinlemez karşısındakini, dırdırıyla ezer..

Ve suskunun bir türlü dil vermez ağzı; yuttuğu laflar ağırlaşır boğa­zında zamanla, isyanını ruhunun uçsuz bucaksız dehlizlerine gömer, içine attıkça içi şişer..

İşte o zaman kapanır içine...

Yıllar yılı çıt çıkarmadan, gık demeden, suspus olup yuttuğu sözcüklerle he­saplaşır içinde, kimseye diyemedikle­rini der kendine, dinler kendini; ken­dinin tek sırdaşı, dert ortağı olur..

* * *

Bir deniz kenarında, bir orman yolunda, bir hastane koridorunda ya da şurda burda, kendi kendine konu­şan ya da mütevekkil susup oturan birini görürseniz konuşun onunla...

Muhtemelen ruhu kanamaya yüz tutmuştur çünkü..

Susacakken konuşanların zulmün­den, konuşacakken susmuştur..

Pazar, Eylül 23

Özleme dair..

Yüreğimi sıkıştıran bu kesif hüzün, belki de terketmişlere özgü gizli bir terkedilme duygusudur.

Özledim seni...

Ayrılık yüreğimi karıncalandırıyor nicedir...

Beynimi uyuşturu­yor özlemin...

Çok sık birlikte olamasak bile benimle olduğunu bilmenin bunca yıl içimi nasıl ısıttığını yeni yeni anlı­yorum. Yokluğun, hatırlandıkça yüreğime sapla­nan bir sızı olmaktan çıkıp mütemadi bir boşluğa dönüşüyor. Sabahlara seni ok­şayarak başlamaları akşamları, her işi bir kenara koyup seninle başbaşa karşılamaları özlüyorum; oynaşmalarımızı, hırlaşmalarımızı, yürüyüşlerimizi, sevimli ha­şarılığını, çocuksu küskünlüğünü...

Nasıl da serttin başkalarına karşı be­ni savunurken; ve ne yumuşak, bir çift kısık gözle kendini ellerimin okşayışına bırakırken... ya da kolyeni çözdüğümde kollarıma atlarken...

Hasta olduğunda, o korkunç kriz ge­celerinde günler, geceler boyu nöbet tuttuk başında... o şen kahkahalarına yeniden kavuşabilmek için sessiz dualar ederek...

"Atlattı" müjdesini kutlarken yor­gun bedenindeki yaraları okşayarak, doktorun böldü sevincimizi: "Yaşayamaz artık bu evde... yüksek binalar ve be­ton duvarların gri kentinde" dedi, "O gitmeli... ve kendine yeni bir hayat çizmeli..."

Bilsen, ne zor gitmen gerektiğini bile bile "Kal" demek sana...

Ne zor, senin için ebedi mutluluğun beni unut­mandan geçtiğini bilmek...

Gitmeni asla istemediğim halde, buna mecbur olduğumuzu görmek ve sana bunları söyleyemeden "Git artık" de­mek...

"Beni ne kadar ça­buk unutursan, o kadar çabuk kavuşacaksın mutluluğa" demek sana ne zor... Sesimi, kokumu çe­kip alıvermek beynin­den, sesin, kokun hâlâ beynimdeyken...

...seni görmemek ve belki yıllar sonra karşılaştığımızda bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden...

... yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek...

... ve sonra kendi ellerimle bindirip seni yabancı bir arabanın arka koltuğuna, birlik­te güneşlendiğimiz on­ca yazı, yanyana titreş­tiğimiz onca kışı, pay­laştığımız bunca acıyı, onca kahkahayı ve bütün o uzak yeşillikleri katıp yorgun bedeninin yanına, arkandan pişmanlık gözyaşları dökmek ne zor...

... ne zor hiç tanımadan seni emanet ettiğim bir şoföre "Hızla uzaklaş buradan ve gidebileceğin kadar uzağa git" demek...

... yokluğunu beklemek, ne zor...


* * *

Bunları düşündükçe, şu anda uzakta bir yerlerde üşüdüğünü sezinleyerek panikliyorum. Bütün engel­leri aşıp terkedilmiş caddeleri, kimsesiz sokakları. yalnız bulvarları arşınlayarak sana ulaşmak, sessizce başını okşamak, kulağına sevgi sözcükleri fısıldamak ve yavaşça üzerini örtmek geçiyor içimden...

Paylaştığımız bir mazinin, yitirdiğimiz bir geleceğe dönüşmesinden hicran duyuyorum. Gizli gizli hüzünlendiğim akşamlardan birinde, terketmişlere özgü bir terkedilme korkusunu da yüre­ğimin derinlerinde duyarak sana koşmak, yaptıklarım ve daha çok da yapamadıklarım için özür dilemek ve

"Geri dön bebeğim" demek istiyorum:



"Geri dön... "

Çarşamba, Eylül 19

alışkanlık..

Ne kadar küçük şeyler için ağlardık
Bir tutam saç, bir oyuncak araba, bir bebek...
Şimdi büyüdük..
Çok büyük olaylar bile ağlatamıyor bizleri..
Ölümler, iflaslar, savaşlar..
Şimdi daha mı güçlüyüz,
Yoksa daha mı alışkın ?
Hayatı öğrenmek
Alışmak mı acaba ?

Pazar, Eylül 9

kaçamak bir gece sohbetinden -1-



...bzn yalnızlık okdr derinleşiyor ki, çırılçıplak kalsan da bütün eklentilerinden sıyrılıp karışamıo insan toprakla suyun içiçe geçtiği gibi.. hayallerim war daha.. ilk kıpırtılar için, kendim hakkında durmadan soru işaretler üretiyrm..
bi can ki istediğim konuşmadan duysun, desteğim, tutkum, nefesim olsun.. bigün, çok hayal kurmuşum, gençlik işte demek istemiyrm.. öylesi hayatımda diğer yarım olsun.. elimden tutup bana duwarın ardındaki bahçeleri gösterecek bir can, şüphelerden arınmış.. yük değil destek istiyrm.. korku, telaş değil güwen, sıcaklık, huzur istiyrm.. Rabbim böylesi bi canla tekrar sımsıcak etsin yüreğimi inş..

Perşembe, Ağustos 23

yeni yardım hattı!!

bgn bişi keşfettim.. tübitak isimli bu cehennemden kurtulmaya çalışırken oldu.. stajımın bitmesine kalmış 1 gün, başımdaki insandan bozma asistan kılıklıya nefretim hat safhada.. herneyse..
snr canıma tak ettiği bi an admin'e sataştım msnden.. snr bi de öörendim ki beyefendi buraya dooru yola çıkmak üzereymiş.. ben de telden aradım, "alo admin imdat" dedim, saolsun dakikasında tübitağın kapısında bitti =) arkadaş geldi anahtar alıcam die bu çitlerle çewrili hapishane kılıklı yerden 5dklığına da olsa kaçtım sonunda =) bu yaptığı da yetmezmiş gibi, bi de çıkışıma kdr sabredip bekledi saolsun ;) ankara üniwersitesinin spor salonunun orda oturduk, lafladık bi güsel.. snr meşhur tandoğan kampüsünü gezdirdi bana, hernekdr yolu şaşırıp karanlıkta ağaçların arasına bizi sokup da zar zor geri çıkarmış olsa da =) çok eğlenceli zmn geçirdim.. hem bööle planlanmamış, beklenmedik süprisler daha bi değerli oluo.. tekrar saol adminim, her nekdr senin burdan hbrn yoksa da we de bunu okuyamasan da =)
ama artık öörendim.. acil durumda hiç zmn kaybetmeden arıyorum, "alo admin imdat" diyrm =) kendi adıma çok muazzam bi hizmet olsa da ne yalan diim, biricik adminimin adına da üzülmüo diilim =)

Çarşamba, Ağustos 15

lanettt olası fizik 106 :€

yaa ben bu lanet dersi nezmn nası geçicem yaa.. dönemde alsam uğraşamıyrm die kalıyrm, yaz okulunda alınca çalışamıyrm kalıyrm.. bu kaçıncı alışım artık sayısını bile bilmiyrm yaa..

ya anlamadığım şey ben gıdayı ztn fizik zıkkımı yok die yazdıydım.. bi geldim hem mekaniği hem de elektriği çakmışlar curriculuma bi güsel hem de daha bismillah birinci sınıftan.. ii tmm alıyrz ama snr bi bakıyrm derslerimden tek birini bile bağlamıo.. ee ben ne die sallayım o dersleri.. ööle olunca da kal babam kal.. 105 tamamdır artık inş.. hatta şöyle bi cbyle felan ama ya şu 106 çilesi de bitsin artık bi yaa..

noolur, yetkililerden biri sesimi duysun.. bundan daha fazla fizik basmıo kafam.. son 3 dönemdir sınawlarda aldığım puanlar bile aynı ya, insaf.. başarısızm bu derste tmm kabul ediyrm ama başarım için olmasa da bari okdr werdiğim emeğin, harcadığım zmnın hatırına geçirin artık beni bu cehennem gibi yaz okulunda yaa noolur yaa.. daha fazla elektrik görmek istemiyrm :'((

finalin bomba gibi patladığı bu gün, fizik 106yı protesto edicem we ewde elektrikli cihazları kullanmıcam.. bgn yeteri miktarda kullandım elektriği, hatta faturası bile patladı biraz önce :'((

en başta dediğim gibi; lanettt olası fizik 106 :€

Cuma, Ağustos 10

"Dün sabaha karsi kendimle konustum.. Ben hep kendime çikan bir yokustum..

Yokusun basinda bir düsman vardi.. Onu vurmaya gittim kendimle vurustum"

Özdemir ASAF

Kaybetmeden bir kez daha düşünün...

Terentius, "Onunla her seyi paylasmak zevkinden mahrum kalinca, hiçbir zevki tatmamaya karar verdim" demis, yitirdigi bir dostunun ardindan.

Nasil bir insandan bahseder Terentius? Karsisinda zavalli gibi görünmekten korkmadigimiz, bizi degistirmeye degil zenginlestirmeye çalisan, yargilayan degil, kendimizi sorgulamamiza yardimci olan biri midir yitirilen?
Sabahin 3'ünde çaldigimiz kapisini açtiginda, tek kelime etmeden kollarina atilip aglayabilecegimiz bir insan midir Terentius'un acisini bu sekilde dillendiren?

Nedenlerini merak etse de, göz yaslarimizin dinmesini bekleyecek kadar anlayisli, titrek sesimiz ve telasli cümlelerimizi sükunetle dinleyecek kadar sabirli, acimizin bir kismini kendine yük edinecek kadar cömert ve yürekli insanlar midir dost diye seçtiklerimiz?

Sadece sohbeti degil, sessizligi de sıkıcı olmayan; yalnizligimizi unutmak için varligi, eksikligini hissetmemiz için yoklugu kafi gelen insanlara mi dostum deriz?

Basimiza gelen güzel bir seyin coskusu yüregimize sigmadiginda, saate aldirmayip telefona sarildigimiz ve karsimizdaki uykulu sese "Kulaklarina inanamayacaksin!" diye bagirdigimizda, "Sabahi bekleyemez miydin?" demeyen biri midir gerçek bir dost?
Güzel bir film izledigimizde, keske O da olsaydi dedigimiz, okudugumuz bir kitaptan bahsedebildigimiz ve en mahrem sirlarimizi anlattiktan sonra rahatça uykuya dalabildigimiz bir sirdas midir yoksa?

Konusurken gözlerimizi kaçirmadigimiz, kendimizi saklamadigimiz ve yüzümüze en aci gerçekleri haykirirken bile darilmadigimiz yalnizligimiz midir dost dedigimiz insanlar?

Ne bileyim, ayni fikirde olmasak da uzlasabildigimiz, köprüleri atmadan da tartisabildigimiz, her savastan birlikte ve biraz daha güçlenmis baglarla çiktigimiz insanlar midir dost payesi verdiklerimiz?

Tanidigimizi sanirken, daha kesfedilmeyi bekleyen nice el degmemis duygular ve düsünceler tasidigini gördügümüz ; sürekli bizi sasirtan kendimiz midir onlarda sevdigimiz?

Aristo hakli midir ; "Dostluk bir ruhun iki ayri bedende yasamasidir" derken ve Terentius, baska bir bedende topraga verdigi ruhunun yasini mi tutmaktadir?
Paylastigi her seye ölüm de mi dahildir?
Acaba, neyi kaybedecegini, dostu ölmeden önce farketmis midir? Ya biz; herseyi paylasmanin, iddiali ve gerçek disi geldigi günümüzde, sahip miyiz gerçek bir dosta?
Ya da adimizin önüne dost sifati koyan insanlar var midir hayatimizda? Yoksa kendimizi sevmeyi basaramadigimizdan, sasiriyor muyuz bizi sevdigini söyleyen birinin varligina, inanamiyor muyuz yanimizda kalmasina ve uzaklastiriyor muyuz içten içe bizi sevmesini istedigimiz insani kendimizden?

Ve bir gün, bir el daha kayip gittiginde avuçlarimizdan, kendi mezarimizin basinda aglayacagimizi biliyor muyuz? Is isten geçmeden önce tesekkür edebiliyor muyuz sevdigimize, hiç degilse bizi sevdigi için??

Çarşamba, Temmuz 11

yalnızlığımız olgunlaşırken..


Hayatımız boyunca ne kadar çok insana rastlarız, ne kadar çok insanla konuşuruz ve onlara dokunuruz, ama onlardan sadece bazılarını arzularız ve sadece birkaçına ya da birine aşık olabiliriz.. Aşk seçicidir çünkü.. Bazen hoşlandıklarımızla ve arzuladıklarımızla bir daha karşılaşma şansımız olmaz.. Bazen onlarla tekrar karşılaşırız belki ama, çok küçük ayrıntılarda belirebilen aşk vaatlerini göremeyiz.. Gerçekliğin, aslında hayal gücünden ne kadar daha zengin olduğunu kestiremeyiz, bir anıya bile dönüşemeden bir bir çekip gider ihtimaller ve aşksız ayrıntılar.. Yalnızlığımız, biz farkına varmadan, usul usul olgunlaşmaya başlar böylece

Düzeltme imkanı bulamayacağımız hatalarımızdan ne kadar korksak da, cesaret göstermekten de o kadar korkarız bazen.. Yıllar geçtikçe hepimizin hayatında yarım kalmış, yaşansaydı ne olurdu bilinmez yakınlıklar birikir durur bu yüzden.. Kaçırdığımız 'an'lar, sahip olamadığımız gizemli anıları çoğaltırken, biz ertelemeye devam ederiz.. Karşısına çıkan bir aşk ihtimaline, kendisini hiç esirgemeden sunan kaç kişi vardır?? "Hiçbir sakınma duymadan sevmek, karşılığı durmadan ödenen bir lükstür" der Pavese.. Bu pek sık rastlanır bir şey değildir aslında.. Hiçbir sakınma duymadan sevmek, (Pavese'nin yaşadığı) modern zamanlarda bile karşılığı durmadan ödenen bir lüks ise şayet, post modern zamanların sonunda, ne anlam ifade edebilir ki?? Hiç.. Şimdiki zamanlarda, sakınmadan sevebilmek özel bir kabiliyet işidir çünkü. Böyle bir kabiliyet sahibi bulunsa bile, karşılığı durmadan ödenecek olan duygusal birikimler lüksü, kimde mevcut ki zamanımızda?? Sakınmadan sevenlerin hikayeleri bu yüzden edebiyatın ve sanatın vazgeçilmez temaları arasındadır.. Böyle hikayeler kuşaklardan kuşaklara anlatılarak, hiç değilse duygusu yaşatılmaya çalışılır.. Bir bakıma "aşk"ın varlığını kanıtlamaya çalışan kederli hikayelerdir onlar.. Ama bir çoğu gerçektir, tıpkı Brahms'ın hayatı gibi..

Bizim düzende ise aşk işleri de sisteme uygun, kırık dökük yürüyor işte..

Kadınlar neden ağlar?

Kucuk bir erkek cocuk annesine sordu; "Nicin agliyorsun ?" "Cunku ben kadinim"diye cevapladi annesi. "Anlamadim !" dedi cocuk. Annesi cocugunu kucaklayip; "Ve hic bir zaman da anlayamayacaksin!" dedi. Cocuk bu sefer babasina; "Baba, annem nicin agliyor?" diye sordu. Babanin cevabi; "Butun kadinlar sebebsiz aglayabilen yapidadir" Kucuk oglan buyudu, yetiskin adam oldu ve hala kadinlarin nicin agladiklarini kesfedemedi. Nihayet oldukten sonra cennete gittiginde Allah'a sordu. "Allahim!" dedi "Kadinlar nicin bu kadar kolay aglayabiliyorlar?" Allah dedi ki... "Ben kadinlari ozel yarattim!... Tum yasamin agirligini tasiyabilecek kuvvette olmasina ragmen baskalarina teselli verecek kadar yumusak omuzlar;dogumun acisina oldugu kadar dogurduklari evlatlarinin nankorlugune dayanabilecek ic kuvvetini verdim. Baskalarinin kuvvetinin kalmadiginda devame decek azmi, ailesinin hastaliginda yorgunluga papuc biraktirmayacak kudreti verdim. Her turlu agir sart altinda, ve hatta annelerini cok kotu incitseler de cocuklarini sevmek duygusalligini verdim. Bu duygusallik her yastaki cocuklarinin yaralarini sarmalarina, sorunlarini dinleyip paylasmalarina yardim ediyor. Kocalarini tum kusurlariyla sevmek kuvvetini verdim. Onlari erkegin kalbini korumalari icin yarattim. Onlara iyi bir kocanin esini asla incitmeyecegini fakat bazen destek ve kuvvetini deneyecek davranislarda bulunacagini anlayacak duyarli bir zeka verdim. Tek zayiflik olarak kadinlara birer goz yasi verdim. Tamamen kendilerinin sahip olduklari, ihtiyaclari oldugunda kullanmak uzere.. Insanlik icin bir gozyasi..." diye cevapladi. Kadini guzel yapan sey ne saci, ne vucudu,ne kendini ne sekilde tasidigidir. Kadini esas guzel yapan sevgisini paylasabilmesi, fedakarligi, sorumlulugu, anlayisi, sadece bilgiye degil ayni zamanda kalbe de yonelik aklidir...

Salı, Temmuz 10

dipteyim, sondayım, tepresyondayım



dün çok sinirliydim.. Bu sıralar pek bişey yiyemiyrm, sıcaklardan olsa gerek.. çok bitkin hissediyrm dewamlı we bu yüzden de çok sinirli oluyrm.. bide önceki gün misafirlerimiz wardı..o da yordu sanırım, hepsi üstüste gelince de bunaldım, gittim saçımı kestirdim.. saçım kısacık şmd.. bi de seyreltti aralardan, okdr çok saçtan snr bu halde kendimi kel gibi hissediyrm.. her nekdr snr çok pişman olsam da yerdeki saç birikintisini görünce, ii ki kestirdim snrm.. Hafiflemiş hissediyrm kendimi.. farklı hissediyrm..


depresyona girmişim.. Hatta ağır da geçiriyomşm.. Aslında bööle süpriz olmuş gibi yazmam çok da dürüstçe değil.. Dönemde farkındaydım ztn.. Doktora da gitmiştim ilaca başlatmıştı.. o aralar yatağa yapışmış haldeydim, 24 saat uyuyan bi tiplemeydim.. Kimseyi görmek istemiodum.. odama kapanmıştm, dışarı çıkmak istemiodum.. teli kapatırdım ya da saatlerce çalsa da sallamazdım.. ew telinin bile fişini çekiodum çalmasın ki odamdaydı tel, gelip konuşmasınlar die.. bzmkilerin hbri bile yoktu fişin çekili olduğundan, nie kimse aramıo yaa bu tel hiç susmazdı diolardı =) bzmkilr ne dese batardı, kawga eder dururdm.. kimi zmn da olurdu, içimden cwp wermek bile gelmezdi, karşı bile koymazdım.. dersi ztn salla. o zmnlar bide bnm tırsak wardı gündemimde.. onun üzerimdeki sıkıntısı tüm enerjimi, sabrımı tüketiodu ztn.. insan bu ruh halindeykn nekdr herkesten kaçmak istese de tek kalınca ayakta duramayacakmış gibi hissediyor.. yanımda olabilmesini okdr çok istiyodum ki, sırtımı ona dayama iht hissediodum.. çok yalnız hissediodum we onu çok özlüodum.. sanki bi tek o çıkarabilecekti beni bu çıkmazdan..

desideroya msj çekmiştim kafam bozuk bi anımda, yanındaki beni bzn ben bile tanıyamıyrm die.. o msjı çektiğim sırada istediğim tek şey bu farklı kimliği üstümden atmak we gerçekte kim olduğumu, nsl biri olduğumu herkese gösterebilmekti.. hernekdr olduğumdn farklı görünmek, o şekilde tanınmak hoşuma gitse de yoruluyrm kimi zmn.. o gece de böyle zmnlarımdn biriydi.. O sıralar herkesten kaçarken onu yanımda istemeye başladım.. Onla msjlaşıodum, onla konuşuodum, bzmkilerin ewinden bahaneler sıkıp kaçıp onun yanına, onun ewine gidiodum.. yaptıklarımı, yazdıklarımı, söylediklerimi düşününce.. yapıodum çünkü onun enerjisi beni de iileştiriodu.. kendimi uzun zmndır hissetmediğim kdr ii, mutlu hissediodm yanında, belki daha güçsüz ama güwende.. Çok toparlandım zmnla we bunun için en büyük teşekkürü ona borçluyum.. İlacı bile kesmişlerdi.. bi akşam iş çıkışı dolanırken ediyle "desidero sana çok yaradı, bambaşka biri oldun farkında değilsin sen.. Bakınca gözlerin ışıldıo resmen, nezmndır ilk kez gerçekten gülüosun yine" demişti..

Neyden snr bilmiyrm, kendimi yine aynı durumda buldum.. Geçtiğimiz cuma yine doktora gittim, we yine ilaca başlattı.. Eskisi kdr kötü değilim ama iht duyduğumu hissedebiliyrm yine.. fakat bu sefer içimden dolup taşanları onun da görmesini istemiyrm.. snrm bianda uzaklaşmasndn huzursuz oldum.. bgne dek karşılaştığım herkes nedense kowalanmayı sewiodu.. ben bu toylukla ne anlarm kowalamaktan.. tabi herdefasında da elde war sfr oldu.. aynılarıyla uğraşmak istemedim sdc..

Buaralar hiçbişey yolunda gitmiyor.. fırtına öncesi sessizlik gibi hayatım.. muhtemelen bundan snr onla da herşey ters gitmeye başlıcak.. yaptığım herşeyi gururumdn ya da kibirimdn dolayı sanacak herkes gibi.. Salak bilmicek ki göründüğümün milyonlarca katı çok daha fazla karşımdakinin hisleri, düşünceleri konusunda duyarlıyım.. sdc bunu ifade edip etmemekte özürlüym okdr.. Bu da diğer hepsi gibi mal çıkacak, ahanda buraya yazıyrm..

Pazartesi, Temmuz 9

@ phys..

Öğrenciliğim bitince en çok özleyeceğim şey günün bu saatlerinde çalışmak olacak.. Balkonumu açtm, kahwemi aldım misss gibi, müziğimi de açtım, sabahın bu saatinin tadını çıkarıyrm ;) keşke çalıştığım ders fizik olmasaydı ama..